Babası : Ertuğrul Gazi
Annesi : Hayme Hatun
Doğduğu Tarih : Söğüt, 1258 (Hicri 656)
Öldüğü Tarih : Bursa, 1326 (Hicri 726)
Saltanatı : 1281 - 1326
Devlet Sınırları : 16.000 km2
Osmanlı Devleti'nin kurucusu olan Osman Gazi 1258'de Söğüt'te doğdu. Babası Ertuğrul Gazi, annesi Hayme Hatun'dur. Osman Gazi, Ertuğrul Bey'in üç oğlundan birisidir.
Osman Gazi uzun boylu, yuvarlak yüzlü, esmer tenli, ela gözlü ve kalın kaşlıydı. Omuzları arası oldukça geniş, vücudunun belden yukarı kısmı aşağı kısmına oranla daha uzundu. Başına kırmızı çuhadan yapılmış Çağatay tarzında Horasan tacı giyerdi. İç ve dış elbiseleri geniş yenliydi. Osman Gazi değerli bir devlet adamıydı. Dürüst, tedbirli, cesur, cömert ve adaletliydi. Fakirlere yedirip, giydirmeyi çok severdi. Üzerindeki elbiseye kim biraz dikkatlice baksa, hemen çıkartıp ona hediye ederdi. Her ikindi vakti kendi evinde kim varsa onlara ziyafet verirdi.
Osman Bey diğer kardeşlerinden büyük değildi, fakat adeta bir idareci olarak yaratılmıştı. Zira bu hususta çok büyük kabiliyet sahibi idi. Babası vefat ettikten sonra diğer bütün beyler, ittifakla Osman Bey'i aşiretin reisi olarak tanıdılar.
Osman Gazi, 1281 yılında Söğüt'te Kayı Boyu'nun yönetimine geçtiğinde henüz 23 yaşındaydı. Ata binmekte, kılıç kullanmakta ve savaşmakta çok ustaydı.
Aşiretin ileri gelenlerinden Ömer Bey'in kızı Mal Hatun ile evlendi ve bu evlilikten ilerde Osmanlı Devleti'nin başına geçecek olan oğlu Orhan Gazi doğdu.
Osman Gazi, Ahi Şeyhlerinden Edibali'nin görüşlerine değer verir ve ona saygı duyardı. Sık sık Şeyh Edibali'nin Eskişehir Sultanönü'ndeki Dergâhına gider ve misafir kalırdı. Osman Gazi bir gece Şeyh Edibali'nin dergâhında misafirken, bir rüya gördü. Sabah olunca hemen Şeyh Edibali'ye koşup, ona şöyle dedi: "Şeyhim, rüyama girdiniz. Göğsünüzden bir ay çıktı. Yükseldi, yükseldi, sonra benim koynuma girdi. Göbeğimden bir ağaç büyümeye başladı. Büyüdü, yeşillendi. Dal, budak saldı. Dallarının gölgesi bütün dünyayı tuttu. Rüyam ne manaya gelir. Şeyh, bir süre sustuktan sonra ona şöyle dedi: "Müjdeler olsun ey Osman! Hak Teala, sana ve senin evladına saltanat verdi. Bütün dünya, evladının himayesinde olacak, kızımda sana eş olacak." Bu olaydan sonra Şeyh, kızı Bala Hatun'u Osman Bey'e verdi. Bu evlilikten de Alaeddin doğdu.
Anadolu'da kurulup, 600 yıllık bir tarih diliminde ve üç kıtada hüküm süren Osmanlı Devleti'nin kurucusu Osman Gazi, 1326'da Bursa'da Nıkris hastalığından öldü. Vefat ettiğinde geriye bıraktığı mal varlığı şunlardı: Bir at zırhı, bir çift çizme, birkaç tane sancak, bir kılıç, bir mızrak, bir tirkeş, birkaç at, üç sürü koyun, tuzluk ve kaşıklık. Osman Bey Vefat ettiği zaman zayıf bir rivayete göre, Söğüt'te babasının yanına defnedilmiş ve Bursa alınırsa oraya defnini vasiyet etmişti. Bunun için 1326'da Bursa alındıktan sonra vasiyeti yerine getirilerek cesedi Bursa'ya nakledilip, Hisar'da (Saint Eli) namına yapılmış olan Gümüşlü Kümbet’e defnedilmiştir. Fakat vekayiin tetkikine göre vefatının 1326'da Bursa'nın teslim alınmasından sonra olduğu anlaşılıyor.
(Osmanlı Tarihi, Uzunçarşılı) Osman Bey zamanında yaşayan İslam büyükleri: Silsile-i Sadet-i Nakşibendiyye'nin onuncu ve on birinci halkalarını teşkil eden, Hace, Arif Rivgiri ve Hace Mahmud İncir Fagnevi (k.s.) Hazretleri, Şeyh Saadettin Cibavi, Bahaüddin Veled ve Müellif Pehlivan Mahmud Poyraz.
Osman Gazi'nin eşleri ve çocukları: Osman Gazi iki evlilik yapmıştır. Birinci eşi Türkmen beylerinden Ömer Bey'in kızı Mal Hatun'dur. Orhan Gazi bu eşinden doğmuştur, ikinci eşi Şeyh Edibali'nin kızı Balâ Hatun'dur. Bu iki eşinden yedisi erkek, biri kız olmak üzere sekiz çocuğu olmuştur. Erkek çocukları Orhan Gazi, Alâeddin Bey, Savcı Bey, Çoban Bey, Melik Bey, Hamid Bey ve Pazarlı Bey, kızı ise Fatma Hatun'dur.
ORHAN GAZİ
Babası : Osman Gazi
Annesi : Mal Hatun
Doğduğu Tarih : 1281 (Hicri 680)
Öldüğü Tarih : 1360 (Hicri 761)
Saltanatı : 1326 - 1359
Osmanlı Devletini Osman Gazi kurmuştu. Fakat onu teşkilatlandıran ve büyük bir devlet haline getiren Orhan Gazi idi.
Orhan Gazi sarı sakallı, uzunca boylu, mavi gözlü idi. Yumuşak huylu ve merhametli, fakat yerine göre şiddetli ve şecaatliydi. Fakirleri sever ve ulemaya hürmet ederdi. Son derece dindar, adaletli ve tebaasına kendisini sevdirmesini çok iyi bilirdi. Bizzat halk içine girer, onlarla yemek yer ve dertleşirdi.
Hareketlerinde çok hesaplı davranır ve hiç telaş etmezdi. İznik’i fethettiği zaman Hıristiyanlara göstermiş olduğu insanca muamele, dillere destan olmuştu.
Orhan Gazi'nin her yönden büyük bir insan olduğunu sadece Türkler değil, birçok yabancı tarihçiler dahi tasdik etmişlerdir.
Orhan Gazi daha 15 yaşında iken harplere iştirak etmiş ve hayatinin büyük bir kısmı harp meydanlarında geçmiştir. Babasından 16.000 km. kare olarak teslim aldığı toprakları altı misline çıkararak 95.000 km. kare yapmıştır.
Orhan Gazi bir devlet reisi sıfatı ile harplerde bizzat ordularının başında daima bulunmuştur. Orhan Gazi devletin muntazam bir idare sistemine bağlanması lüzumunu görmüş ve teşkilat işini ise, Alaeddin Pasa ile, Şeyh Edebali'nin bacanağı Çandarlı Kara Halil paşaya havale etmişti.
Orhan Gazi zamanında teşkilatı üç noktada toplayabiliriz: Para, kıyafet, ordu.
Orhan Bey'in büyük oğlu Süleyman Pasa, kendisinden önce vefat etmiştir. Kendi sağlığında iken başkumandanlık vazifesini ikinci oğlu Murad Hüdavendigar'a devretmiştir.
Osmanlılar tarafından yaptırılan ilk cami (1333 -1334) senesinde İznik’te yapılan "Hacı Özbek Camii” dir ve Orhan Gazi yaptırmıştır.
Bursa Medresesini Orhan Bey yaptırmış ve ilk "Sultan" lakabı da O'nun zamanında kullanılmıştır. Yine ilk Osmanlı parası da Orhan Bey zamanında basılmıştır. Müslüman Türkler Avrupa'ya ilk defa Orhan Bey zamanında geçmişlerdir. İstanbul’un Anadolu yakası tamamen Orhan Bey zamanında Osmanlı topraklarına katılmıştır.
Yeni fethedilen Hıristiyan topraklarında yasayan yerli Hıristiyan halkın Osmanlı hayranlığı, yeni fetihleri de kolaylaştırmıştır.
Zamanında fethedilen yerler: 1326'da Bursa, 1329'da İznik, 1337'de Gemlik'i fethetti ve Bizanslılara karşı Palekanon (Maltepe) zaferini kazandı. 1345'de Karasi Beyliği ilhak edildi. 1354'de Ankara ve Gelibolu fethedildi.
Orhan Gazi 1360 senesinde 79 yaşında vefat etmiştir. Türbesi ise Bursa'da Osman Gazi'nin türbesi yanındadır. Türbe dört köşelidir. İçinde 4 tane büyük mermer sütun vardır. Türbe bu dört sütun üzerine oturtulmuştur. Kubbesi geniş ve kursunla örtülmüştür. Duvarları sade ve beyaza boyanmıştır. Tavanında onar kandilli birer tane avize asilidir. Orta yerde Orhan Gazi'nin sandukası bulunmaktadır. Etrafı pirinç parmaklıklar ile çevrilmiştir. Sandukanın kuzey yönünde Cem Sultan’ın oğlu Abdullah, karşı tarafında ikinci Bayezid'in oğlu Korkut, onun yanında Orhan Gazi'nin ailesi Nilüfer Hatun ve oğlu Kasım Çelebi ile Yıldırım’ın oğlu Musa Çelebi vardır. Bu türbede yirmi iki tane mezar bulunmaktadır. Türbeyi ise Sultan Abdülaziz yaptırmıştır.
Silsile-i Sadat-ı Nakşibendiyye'den Hace Muhammed Baba Semasi (k.s.) Hazretleri, Şeyh Edebali, Hacı Bektaş-ı Veli bu devrin büyüklerinden olup, Orhan Gazi zamanında vefat etmişlerdir.
Orhan gazi'nin esleri ve çocukları:Orhan gazi'nin ilk eşi Nilüfer Hatun (Holofira) Yarhisar tekfurunun kızıdır. Bu eşinden Süleyman Çelebi, Murad Çelebi, Kasım Çelebi adında üç oğlu oldu. Türkmen boylarında büyük kardeşe 'Paşa' (baş ağa) demek gelenek olduğu için Süleyman Çelebi hep Süleyman Paşa olarak anıldı, ikinci eşi yine bir Bizans prensesi olan Asporça, üçüncü eşi Bizans hükümdarı Kantakuzenos'un kızı Teodora'dır. Teodora ile evlendiği zaman 58 yaşında, Teodora ise 18 yaşında idi. Siyasî sebeplerle yapılan son iki evlilikten de çocukları oldu. (Asporça'dan İbrahim Çelebi adında bir oğlu, Fatma Hatun adında bir kızı; Teodora' dan ise Halil Çelebi adında bir oğlu olmuştur).
Teodora Müslüman olmamıştı. Hıristiyan anadan doğan çocuklar veliaht olamazlardı. Önce Süleyman Paşa, onun ölümünden sonra da Murad Çelebi veliaht olmuşlardı. Teodora'dan olan Halil Çelebi Dil İskelesi’nde kayık gezintisi yaparken Ceneviz korsanları tarafından kaçırılarak esir alındı ve 3 yıl Foça’da tutuldu. Sonra 100 bin altın karşılığında serbest bırakıldı. Bu paranın yarısını Orhan Bey Bizans hükümdarına ödetti.
I. MURAD (HÜDAVENDİGAR)
Babası : Orhan Gazi
Annesi : Nilüfer Hatun
Doğduğu Tarih : 1326
Öldüğü Tarih : 1389
Saltanatı : 1359 - 1389
Sultan Birinci Murad 1326'da Bursa'da doğdu. Babası Orhan Gazi, annesi Bizans tekfurlarından birinin kızı olan Nilüfer Hatun'dur (Holofira). Sultan Birinci Murad uzun boylu, değirmi yüzlü ve iri burunluydu. Kalın ve adaleli bir vücuda sahipti.
Başına Mevlevi sikkesi üzerine testar sarılı bir başlık giyerdi. Çok sade giyinir ve kırmızı zeminli beyaz elbiseden hoşlanırdı. İlk eğitimini annesi Nilüfer Hatun'dan aldı. Daha sonra tahsilini tamamlamak için gittiği Bursa Medreselerinde ilim ve sanat adamları ile beraber yaşadı.
Sultan Birinci Murad, gayet nazik, sevimli ve çok halim selimdi. Âlim ve sanatkârlara hürmet gösterir, fakirlere ve kimsesizlere şefkatli davranırdı. Dahi bir asker ve devlet adamıydı. "Derviş Gazilerin Şeyhlerinin Kralı Murad Gazi" diye anılan Sultan Birinci Murad, bütün hayati boyunca planlı ve programlı hareket etti.
Sultan Birinci Murad, Bizans Kilisesi'ne göre bir kâfir ve İsa düşmanı olarak görülse de, fethettiği yerlerde yaşayan Hıristiyan halka Papa'dan daha iyi davrandığı için onların sevgisini kazanmıştı. 1382 yılından itibaren "Murad Hüdavendigar" diye anılan Sultan Birinci Murad, Birinci Kosova Savaşı’ndan sonra savaş alanını gezerken, Sırp Kralı Lazar'ın damadı tarafından haince hançerlenerek şehit oldu (1389).
Erkek çocukları: Yakub Çelebi, Yıldırım Bayezid, Savcı Bey ve İbrahim
Kız çocukları: Nefise ve Sultan Hatun
YILDIRIM BAYEZİD
Babası : Murad Hüdavendigar
Annesi : Gülçiçek Hatun
Doğduğu Tarih : 1360
Öldüğü Tarih : 8 Mart 1403
Saltanatı : 1389 - 1403
Yıldırım Bayezid 1360 yılında Edirne'de doğdu. Babası Murad Hüdavendigar, annesi Gülçiçek Hatundur. Gülçiçek Hatun Rum'dur. Yıldırım Bayezid yuvarlak yüzlü, beyaz tenli, koç burunlu, ela gözlü, kumral saçlı, sık sakallı ve geniş omuzluydu. Girdiği savaşlarda gösterdiği cesaretten dolayı ona 'Yıldırım' lakabı takılmıştı.
Çocukluğunu Bursa Sarayı'nda kardeşleriyle birlikte geçirdi. İyi bir eğitim gördü. Devrin en büyük âlimlerinden dersler aldı. Gençliğinde Kütahya sancağında valilik yaptı. Sultan Murad Hüdavendigar'ın vasiyeti gereği 1389 yılında padişahlığa getirildi. Tahta çıktığında 29 yaşındaydı.
Sırbistan'ın başında, Kosova savaşında ölen Kral Lazar'ın oğlu Stefan Lazaroeviç vardı. Barış antlaşması için geldiği Edirne'de kız kardeşi Maria'yı Bayezid'e verdi. Bu evlenme sayesinde Osmanlı-Sırp dostluğu kuruldu. Yıldırım Bayezid Timur'la yaptığı Ankara Savaşı'nda yenildi ve esir düştü. 13 yıl süren saltanatı sonunda esaretinin başlamasından 7 ay 12 gün sonra vefat etti.
Erkek Çocukları: Musa Çelebi, Süleyman Çelebi, Mustafa Çelebi, İsa Çelebi, Mehmed Çelebi, Ertuğrul Çelebi, Kasım Çelebi
Kız Çocukları: Fatma Sultan
BEYLİKLERLE MÜCADELE
1389 yılında Bulgaristan ve Bosna'nın fethi gerçekleştirildikten sonra, Anadolu'da durumun karıştığını haber alan Yıldırım Bayezid, Balkan devletleriyle açık antlaşmalar imzaladı. Yıldırım, Sultan Murad'ın ölümünü fırsat bilip Osmanlılara karşı güç birliği yapan Anadolu Beyliklerine karşı mücadeleye girişti.
Karamanoğulları hem Beyşehir'i işgal etmişler, hem de Saruhan, Menteşe, Aydın ve Germiyan Beyliklerini kışkırtmışlardı. Yıldırım Bayezid beraberindeki Sırp kuvvetleriyle birlikte Anadolu'ya girdi ve başkaldıran bu beyliklerin topraklarını tek tek ele geçirdi.
Ayrıca Çandaroğlu İsfendiyar Bey'de Osmanlı hâkimiyetini kabul etti.
İLK İSTANBUL KUŞATMASI
Karaman Seferi'nde Yıldırım Bayezid ile birlikte bulunan, Sırp İmparatoru Yoannes'in oğlu Manuel Bursa'ya geldikten sonra izinsiz bir şekilde İstanbul'a gitti. Bu olay üzerine, Yıldırım Bayezid bu gidişin gizli bir amacı olduğunu düşünerek, daha önceden planlanmış Macaristan seferini iptal etti ve İstanbul'u kuşatma kararı aldı.
İstanbul karadan ve denizden kuşatıldı (1391). Büyük ve kuvvetli toplar olmadığından, kuşatma abluka niteliğinde oldu. Macarların Türk topraklarına girmesiyle kuşatma kaldırıldı. Bu kuşatma Osmanlılar tarafından yapılan ilk İstanbul kuşatmasıdır.
Boş durmayan Macarlar kuzeyden Osmanlı topraklarına girmişlerdi. Üzerlerine gönderilen Türk Akıncıları, Kral Sigismund komutasındaki Macar Ordusunu yendiler (1392). Tuna-Eflak Seferinden dönüldüğünde Selanik ve çevresi de Osmanlı topraklarına katıldı (1394).
Yıldırım Bayezid 1395 yılında İstanbul'u ikinci kez kuşattı. Fakat Haçlıların harekete geçtiğini haber alınca bu kuşatma da birincisi gibi başarıya ulaşmadan kaldırıldı.
NİĞBOLU ZAFERİ
Osmanlıların Rumeli'deki faaliyetlerinin devam etmesi, akıncıların Bosna'ya ve Arnavutluk'a kadar ilerlemeleri Haçlıları telaşa düşürdü. Macar Kralı Sigismund, Papa'nın da desteğiyle başta Fransız, İngiliz ve Alman kuvvetleri olmak üzere bütün Avrupa ülkelerinin katılımıyla oluşan Haçlı Ordusu'nun başına geçti. Bu ordu 1396 yılının Mayıs ayında harekete geçti.
Bu ittifakın amacı beş yıldır kuşatma altında bulunan İstanbul'u kurtarmaktı. Haçlılar Tuna kıyısındaki Niğbolu kalesini kuşattılar. Kale kumandanı Doğan Bey, Yıldırım Bayezid komutasındaki Osmanlı Ordusu yetişinceye kadar kaleyi başarıyla savundu. 1396 yılında Niğbolu kalesi önlerinde çok kanlı çarpışmalar oldu. Haçlılar, tarihe Niğbolu Savaşı olarak geçen bu çatışmada büyük bir bozguna uğradılar. Savaş sonunda Haçlıların aldığı yerler Osmanlı Devletine geçti. Bulgar Krallığı ortadan kaldırıldı ve Macaristan içlerine doğru akınlar yapıldı. Haçlı dünyası yarım yüzyıl Türklerin üzerine yürümeye cesaret edemedi. Bu savaştan sonra Yıldırım Bayezid'e Abbasi Halifesi tarafından "Sultan-i iklim-i Rum" yani "Anadolu Sultanı" unvanı verildi.
Niğbolu Savaşından sonra İstanbul üçüncü defa kuşatıldı. Daha önceden yapımına başlanmış olan Anadoluhisarı bu kuşatma sırasında tamamlandı. Güçlü bir deniz kuvveti ve büyük topların olmaması fethi engelliyordu. Bu sebeple Yıldırım Bayezid, Türk Denizciliğini geliştirmeye çalıştı. Yıldırım İstanbul'u kuşatma altında tutarak, şehrin teslim olacağını düşünüyordu. Ancak Timur tehlikesi ortaya çıkınca, Bizans'la bir antlaşma yapıldı ve kuşatma kaldırıldı. Bu antlaşmayla, İstanbul Sirkeci'de bir cami, bir İslam Mahkemesi ve bir Türk mahallesi kuruldu. Yıllık haraç arttırıldı. Aynı yıl Yunanistan'a ve Mora'ya sefer düzenlendi.
1398 yılında Karaman ülkesi ve Karadeniz beylikleri fethedildi. Bir yıl sonra da Dulkadiroğulları Beyliğine son verildi. Yıldırım Bayezid, ayrıca İstanbul Galata'da bulunan Ceneviz Kolonisi ile de savaştı.
ANKARA SAVAŞI
Timur, Cengiz İmparatorluğu'nu yeniden kurmak amacıyla faaliyetlere başlamıştı. İran'ı almış, Hindistan'a da seferler düzenlemişti. Azerbaycan ve Bağdat Emirleri korkularından Yıldırım Bayezid'e sığındılar. Timur Emirleri geri istediyse de, Yıldırım Bayezid bunu reddetti ve bu olaydan dolayı Timur ile Yıldırım Bayezid'in araları açıldı. Anadolu'ya giren ve Sivas'ı yağmalayan Timur, seçme askerlerden oluşan ordusu ile birlikte Anadolu'da ilerlemeye devam etti. Osmanlı Ordusu da harekete geçti. İki ordu Ankara'da Çubuk Ovası'nda karşılaştılar.
Yapılan Ankara Savaşı'nda Yıldırım'ın kuvvetlerinden olan Kara Tatarlar'ın, Timur tarafına geçmesi Osmanlı Ordusunun dağılmasına neden oldu (20 Temmuz 1402).
Yıldırım Bayezid, Timur'a esir düştü. Bu savaş Osmanlı Devleti'nin 50 yıl kadar duraklamasına neden oldu. Anadolu Türk birliği dağıldı ve Anadolu'daki beylikler tekrar ortaya çıkarak güçlendi. Başsız kalan Osmanlı Devleti'nde karışıklıklar başladı.
Osmanlı Devleti'nin dört ayrı bölgesinde, şehzadeler tarafından dört ayrı devlet ilan
edildi. Bursa, İznik ve İzmit, Timur tarafından yağmalanıp yakıldı, İzmir işgal edildi. 1402'den 1413'e kadar sürecek olan bu iktidar boşluğu ve taht mücadeleleri dönemine Fetret Devri adı verildi.
MİMARİ ESERLER
Memleketin imarıyla da meşgul olan Yıldırım Bayezid, özellikle Bursa'da İslam mimarisini ebediyen yaşatacak camiler, külliyeler ve medreseler yaptırdı.
Timurtaş Paşa adına bir Camii, Mudurnu Yıldırım Camii, Bergama Ulu Camii, Bursa Ulu Camii o dönemde yapılmış önemli mimari eserlerdendi.
Yıldırım Bayezid ayrıca 1396 yılında İstanbul'un fethi için bir aşama olan Anadoluhisarı'nı yaptırdı.
Yaptırılan Bursa Yıldırım Darüşşifası ve Bursa Yıldırım Sağlık Ocağı Osmanlı İmparatorluğunda sağlık alanında yapılan ilk eserlerdi. Bursa Yıldırım Medresesini de inşa ettiren Yıldırım Bayezid, Bursa'nın ilim adamlarının merkezi olmasını sağladı. "Emir Sultan" adıyla şöhret bulmuş olan Emir Buhari o dönem Bursa'ya gelmiş olan ilim adamlarından birisidir.
SULTAN I. MEHMED (ÇELEBİ)
Babası : Yıldırım Bayezid
Annesi : Devlet Hatun
Doğduğu Tarih : 1389
Öldüğü Tarih : 26 Mayıs 1421
Saltanatı : 1413 - 1421
Sultan Mehmed Çelebi, 1389 yılında Edirne'de doğdu. Babası Yıldırım Bayezid, annesi de Germiyanoğullarından Devlet Hatun'dur. Orta boylu, yuvarlak yüzlü, beyaz tenli, kırmızı yanaklı ve geniş göğüslüydü. Kuvvetli bir vücuda sahipti. Gayet hareketli ve cesurdu. Güreş yapar ve çok kuvvetli yay kirişlerini bile çekebilirdi. Padişahlığı süresince bizzat 24 savaşa katılan Mehmed Çelebi, bu savaşlarda kırka yakın yara aldı. Başında kullanmış olduğu sarık, altın işlemeli kavuğu ile gayet güzel görünürdü. İçi kürklü ve yakası dik olan bir kaftan giyinirdi.
Sultan Mehmed Çelebi Müslümanlara karşı göstermiş olduğu adaleti, aynı zamanda Hıristiyan topluluklara karşı da gösterirdi. İyi bir idareci ve politikacıydı. Tahsilini Bursa Sarayı'nda tamamladı. Daha sonra babası tarafından Amasya sancakbeyliğine tayin edildi ve bu sırada devlet işlerini öğrendi.
Fetret Devri'nden sonra Anadolu'daki beylikleri tekrar bir araya toplamayı başaran Sultan Mehmed Çelebi'ye Osmanlı İmparatorluğu'nun ikinci kurucusu gözüyle de bakılabilir.
Sultan Mehmed Çelebi 26 Mayıs 1421 de Edirne'de vefat etti. Ölüm haberi gizlendi. Osmanlı Padişahları arasında ölümü gizlenen ilk padişah o oldu. Cenazesi Bursa'ya getirilerek Yeşil Türbe'ye defnedildi.
Erkek Çocukları: Mustafa Çelebi, İkinci Murad, Ahmed, Yusuf, Mahmud.
Kız Çocukları: Fatma ve Selçuk Hatun.
FETRET DEVRİ
Ankara Savaşı sonunda Anadolu'da Türk birliği bozulmuş ve Osmanlı Devleti dağılma tehlikesi ile karşılaşmıştı. Yıldırım Bayezid'in oğulları, babalarının ölümünden sonra taht mücadelesine başladılar. Osmanlı tarihindeki en büyük kargaşa dönemi böylece başlamış oldu. Fetret Devri adı verilen bu dönemdeki taht mücadeleleri, Timur'un Anadolu'da kuvvetli bir devlet bırakmak istememesi ve Bizans'ın entrikalarıyla daha da arttı.
Süleyman Çelebi Edirne'de, İsa Çelebi Bursa'da, Mehmed Çelebi Amasya'da, Musa Çelebi Balıkesir'de padişahlıklarını ilan ettiler.
Mehmed Çelebi ile Musa Çelebi aralarında anlaştılar ve Bursa'da vali bulunan İsa Çelebi'yi ortadan kaldırdılar. Mehmed Çelebi, Süleyman Çelebi'nin de ortadan kalkması gerektiğini biliyordu. Bu amaçla Musa Çelebi'yi Edirne'ye Süleyman Çelebi'nin üzerine gönderdi. Musa Çelebi, kardeşi Süleyman Çelebi'yi yenerek, Edirne'yi ele geçirdi. Ancak Mehmed Çelebi'ye verdiği sözü tutmayarak Edirne'de kendini padişah ilan etti. 1413 yılında, son olarak Musa Çelebi'yi de saf dışı bırakan Mehmed Çelebi Fetret Devrine son verdi.
BİRLİK MÜCADELESİ
Osmanlı Devleti'ni tekrar bir araya toplayan ve bir bakıma Anadolu'da ki Türk birliğini tekrar sağlayan Mehmed Çelebi, Osmanlı Devletinin tek hâkimi olarak padişahlığını ilan etti. Bu dönemde Anadolu'daki toprakların birçoğu kaybedilmiş durumdaydı. Mehmed Çelebi bu toprakların tekrar geri alınması için harekete geçti.
1414 yılında Aydınoğlu Cüneyd Bey'den İzmir'i geri aldı. Saruhan ve Menteşoğlu beylikleri yeniden Osmanlı Devleti'ne bağlandı. Bursa'ya saldıran Karamanoğulları üzerine bir sefer düzenlendi.
Yenilen Karamanoğlu Mehmed Bey af diledi. Mehmed Çelebi de onu bağışladı ve ülkesinde yaşamasına izin verdi.
Aynı şekilde, Fetret Devri sırasında tekrar kurulmuş olan Candaroğulları Beyliği de Osmanlı topraklarına bağlandı.
RUMELİ FAALİYETLERİ
Bu faaliyetlerden sonra Mehmed Çelebi tekrar Rumeli'ye yöneldi. Osmanlılara karşı düşmanca davranışlar sergileyen Eflak Beyliği'nin üzerine gidildi ve Eflâklılar vergiye bağlandı.
Mehmed Çelebi, babası Yıldırım Bayezid zamanında kurulan fakat pek güçlü olmayan deniz kuvvetlerini güçlendirdi ve Venediklilerle ilk deniz savaşları yapıldı (1416).
ŞEYH BEDREDDİN İSYANI
Mehmed Çelebi Anadolu ve Rumeli'de ki birliği sağladıktan sonra iki önemli isyanla uğraşmak zorunda kaldı. Bunlardan birisi Şeyh Bedrettin isyanıdır. Edirne civarındaki Simavna'da doğan Şeyh Bedrettin Bursa, Konya, Kahire gibi devrin en büyük ilim ve kültür merkezlerinde eğitim gördü.
Şeyh Bedrettin; Torlak Kemal ve Börklüce Mustafa gibi yakın arkadaşlarıyla birlikte İznik'te kurdukları, İslam dinine aykırı fikirlere sahip bir tarikatla, Anadolu ve Rumeli'de fikirlerini yaymaya başladılar.
Bir süre sonra Eflak üzerinden Deliosman'a gelen Şeyh Bedrettin ve yandaşları ayaklandılar. Börklüce Mustafa İzmir'de, Torlak Kemal de Manisa'da ayaklanmaya katıldılar. Mehmed Çelebi, İzmir ve Manisa üzerine kuvvet göndererek ayaklanmayı bastırdı.
Yakalanan Şeyh Bedrettin, Serez Kadısı tarafından yargılanarak idam edildi (1420).
DÜZMECE MUSTAFA İSYANI
Ankara Savaşı'ndan sonra Timur'la birlikte Semerkant'a götürülen Mustafa Çelebi (Düzmece Mustafa), Timur'un ölümünden sonra Anadolu'ya döndü.
Osmanlı tahtında hak iddia eden Mustafa Çelebi, Bizans'ın ve Eflak Beyliği'nin yardımı ile Selanik'te ayaklandı.
Mehmed Çelebi, Bizans'a sığınan Mustafa Çelebi'yi para karşılığında hapsettirdi.
MİMARİ ESERLER
Dağılma tehlikesi içindeki Osmanlı Devletini yeniden bir araya toplamayı başaran Mehmed Çelebi, ülkesini güzelleştirmeye de özen gösterdi. Medreseler, imarethaneler ve pek çok camii yaptırdı.
Bunlardan; Amasya Bayezid Paşa Camii, Merzifon Çelebi Sultan Mehmed Medresesi, Bursa Yeşil Camii, Dimetoka Çelebi Sultan Mehmed Camii, Edirne Eski Camii ve Edirne Yıldırım Camii önemlidir.
II. MURAT
Babası : I.Mehmed (Çelebi)
Annesi : Emine Hatun
Doğduğu Tarih : 1402
Öldüğü Tarih : 3 Şubat 1451
Saltanatı : 1421 - 1451
Sultan İkinci Murad 1402 yılında doğdu. Babası Mehmed Çelebi, annesi Dulkadiroğulları Beyliğinden Emine Hatun'dur.
Uzun boylu, beyaz tenli, doğan burunlu ve güzel yüzlü bir padişahtı. Çok güzel konuşurdu. Kendisinin en büyük mutluluğu, Fatih Sultan Mehmed gibi eşine az rastlanacak bir insanın babası olmaktı.
Sultan İkinci Murad sakin ve huzurlu bir hayat yaşamayı arzu eden, fakat gerektiği takdirde çok hareketli, cesur ve hiçbir şeyden yılmayan bir kişiliğe sahipti. Otuz yıllık saltanatı süresince, ülkesini çok büyük bir şan ve şerefle idare ederek, emri altında bulunan herkesin sevgisini kazandı.
Dindar, adil ve lütufkâr bir padişahtı. Çocukluğu Amasya'da geçen Sultan İkinci Murad, tahta çıktığında 19 yaşındaydı.
Erkek çocukları: Fatih Sultan Mehmed, Ahmed, Alaaddin, Orhan, Hasan, Ahmed.
Kız çocukları: Şehzade ve Fatma Hatun.
DÜZMECE MUSTAFA OLAYI
Sultan İkinci Murad'ın tahta çıkışından yararlanmak isteyen Bizanslılar, Mehmed Çelebi zamanında hapsettikleri Mustafa Çelebi'yi serbest bırakıp ayaklanması için desteklediler.
Amaçları Osmanlı Devleti'nde taht kavgası yaratmaktı. Anadolu beyliklerinden de Mustafa Çelebi'yi destekleyenler oldu. Osmanlı yönetimine küskün olan bir takım komutanlar ve askerler de Mustafa Çelebi'yi padişah olarak görmek istiyorlardı.
Sultan İkinci Murad'ın üzerine gönderdiği birlikleri Rumeli taraflarında yenen Şehzade Mustafa Çelebi, Edirne'ye gelerek hükümdarlığını ilan etti. Ancak daha sonra Ulubat civarında karşılaştığı Sultan İkinci Murad'ın ordusu karşısında direnemedi ve kaçmaya çalıştı. Edirne'de yakalanan Mustafa Çelebi (Düzmece Mustafa) idam edildi.
1421 yılında Azeb ismiyle yeni bir askeri sınıf kurduran Sultan İkinci Murad, Mustafa Çelebi ayaklanmasında başrol oynayan Bizans'ın üstüne yürüyerek İstanbul'u kuşattı.
BEYLİKLERLE MÜCADELE
Sultan İkinci Murad, Bizans'ın kışkırtmaları ve Anadolu beyliklerinin destekleriyle ayaklanan 13 yaşındaki küçük kardeşi Şehzade Mustafa'nın Bursa'yı kuşattığı haberinin alınması üzerine, İstanbul kuşatmasını kaldırarak Anadolu'ya geçti ve isyanı bastırdı. Yakalanan Şehzade Mustafa boğduruldu.
Sultan İkinci Murad, Şehzade Mustafa olayını da çözdükten sonra, devamlı olarak Osmanlı'ya karşı ayaklanan Anadolu Beyliklerini etkisiz hale getiremeye karar verdi.
Sırasıyla Aydın, Menteşe, Teke ve Germiyan beyliklerine son verildi.
RUMELİ FAALİYETLERİ
Rumeli'de de birçok faaliyette bulunan Sultan İkinci Murad, Sırbistan üzerine sefere çıktı. Sırbistan vergiye bağlandı. Selanik, Makedonya, Teselya ve Yanya dolayları Osmanlı topraklarına katıldı. Arnavutluk Osmanlı himayesini kabul etti. Ayrıca, ayaklanan Eflak Bey'i Vlad'ın (Kazıklı Voyvoda) üzerine kuvvet gönderildi ve Eflak Beyliği yeniden Osmanlı'ya bağlandı.
Türklerin Balkanlar'daki bu başarıları Bizans ve Avrupa'yı telaşa düşürmekteydi. Avrupa'da haçlı seferi hazırlıkları yapılıyordu. Balkanlar'da Erdel Bey'i Hünyadi Yanoş'un Türkler'i pusuya düşürmesiyle 20 bin şehit verildi. Bu başarılar Osmanlı Devletine bağlı bütün beylerin ayrılmalarına neden oldu.
Osmanlı Ordusu bu kötü gidişe son vermek için çalıştıysa da başarılı olunamadı. Ardı ardına alınan bu yenilgiler Haçlıları ümitlendirmişti. Osmanlı ordusu Rumeli'de ilk defa böyle bir mağlubiyete uğramıştı. Haçlı ordusu "Tabur cengi" denilen bir usul ile arabalara bağlı top bataryaları kullanıyor, Osmanlı ordusu üzerlerine geldiğinde arabaları çember haline getirerek içine saklanıyor ve toplarla dört bir yana ateş ederek Osmanlı ordusuna ağır darbe vuruyordu.
SEGEDİN ANTLAŞMASI
Haçlı kuvvetleri kazanılan her başarı sonrası daha da güçlü ve kuvvetli ittifaklar yaparak, Osmanlı Devleti'ne saldırmaya devam etti. Sırp, Eflak, Erdel, Macar kuvvetleri ilerlemeye devam ediyordu.
Niş yakınlarında yeniden büyük bir kayıp verildi. Haçlı birlikleri Filibe'ye kadar geldiler. Ancak soğukların şiddetlenmesi ilerlemelerine engel oldu.
Balkanlarda ardı ardına uğranılan yenilgiler, Osmanlı Devleti'ni zor duruma soktu. Bizans'ın Avrupa'da tahrikleri devam ediyordu.
Bu şartlarda her ne pahasına olursa olsun anlaşmaktan başka çıkar yol yoktu. Sultan İkinci Murad, barış için girişimlerde bulunarak, 12 Haziran 1444'de Segedin Barış Antlaşması'nın yapılmasını sağladı. Barışın devamlı olmasını sağlamak için de antlaşmaya taraf olan kralların yemin vermesi şart koşulmuştu.
Bu antlaşma ile Osmanlılar Balkanlar'da bir rahatlama sağlayarak, yeniden toparlanmak için zaman kazanmışlardı. Ayrıca ilk defa bir sınır kavramı ortaya çıkmış ve Tuna nehri belirleyici olmuştur.
ŞEHZADE MEHMED
Sultan İkinci Murad, Segedin antlaşmasıyla birlikte tahttan çekildi ve Manisa'ya gitti. Yerine henüz çocuk denebilecek yaşta olan Şehzade Mehmed (Fatih Sultan Mehmed) tahta çıktı.
Şehzade Mehmed'in tahta çıkması Osmanlı Devleti içinde huzursuzluklara neden oldu.
Avrupa'da yeni bir Haçlı seferi hazırlıklarının başlaması üzerine Sultan İkinci Murad, oğlu Sultan İkinci Mehmed tarafından bir mektupla Manisa'dan Edirne'ye davet edildi.
Bu arada krallar yeminlerini bozarak antlaşmaya aykırı hareket etmiş ve yeni bir haçlı seferi düzenlemişlerdi.
Sultan İkinci Mehmed'in babasını ordunun başına davet eden meşhur mektubu şöyledir:
"Eğer padişah iseniz, memleketin kötü bir zamanında başta bulunmamanız görevlerinize aykırı bir harekettir. Silah başına geliniz. Eğer padişah ben isem, size itaat etmenizi hatırlatıyorum ve emrediyorum. Silah başına geliniz."
VARNA SAVAŞI
Sultan İkinci Murad büyük bir hızla Edirne'ye geldi. Osmanlı Ordusunun başına geçti. Varna önlerine gelen Osmanlı Ordusu, Haçlılara karşı saldırıya geçti. Haçlı Ordusunun Varna önlerinde bozguna uğratılmasıyla büyük bir zafer kazanıldı (10 Kasım 1444).
Varna Savaşı, Haçlıların İstanbul'un Türkler tarafından fethedilmesini engellemek için yaptıkları son girişim oldu.
Bu savaş, Osmanlıları Segedin Antlaşmasına zorlayan şartları tamamen değiştirdi. Sultan İkinci Murad, bir müddet sonra tahtı, yine oğluna bırakarak çekildiyse de devlet adamlarının ısrarları sonucu tekrar tahtına döndü.
II. KOSOVA SAVAŞI
Varna Savaşı'nın üzerinden dört yıl geçmişti ki, Macar Kralı Jan Hunyad; Macar, Eflak, Leh ve Almanlardan oluşan ordusuyla Sırbistan'ı işgal etti.
Osmanlı topraklarına girerek Kosova'ya kadar geldi. Savaş, Jan Hunyad'ın saldırısıyla başladı. Savaşın üçüncü günü sahte bir geri çekilmeyle çember içine alınan Jan Hunyad ve ordusu, ağır bir yenilgiye uğratıldı (19 Ekim 1448).
İkinci Kosova Savaşı sonunda Balkanlar kesin olarak Türk yurdu haline geldi. Haçlılar bir daha Osmanlılara saldırma cesareti gösteremediler.
MİMARİ ESERLER
Sultan Murad, memleketin birçok yerinde, camiler, medreseler, saraylar ve köprüler yaptırdı. Külliye binaları ile birlikte inşa edilen Bursa Muradiye Camii ve Edirne Muradiye Camii kendi adını verdiği eserlerdir.
Ayrıca Edirne Gazi Mihal Camii, Amasya Yörgüç Paşa Camii, Filibe Şehabeddin Paşa Camii, Üsküp Alaca İshak Bey Camii, Üsküp Sultan Murad Camii, Edirne Şah Melek Paşa Camii, Edirne Beylerbeyi Camii ve Karaca Bey Camii yine onun döneminde yapıldı.
Yine Sultan İkinci Murad tarafından inşa ettirilen Edirne Üç Şerefeli Camii'nin yanında bir medrese ve fakirler için bir imarethane mevcuttur. Bu camiin duvarları ve mihrabı son derece güzel çinilerle süslenmiştir. Ergene Nehri üzerindeki 170 ayaklı "Uzun Köprü"yü de Sultan İkinci Murad yaptırdı.
Sultan İkinci Murad, Ankara civarında Basıkhisar nahiyesinin yakınında yaptırdığı büyük köprünün geçiş ücretini Mekke'ye gönderilmek üzere ayırdı. Her yıl Surre-i Hümayun denen özel memurlar ve hacılardan meydana gelen bir alayı Kâbe’ye gönderiyor, mukaddes yerlerin bakım ve tamirini yaptırıyordu.
Sultan İkinci Murad kitaplar yazdırmış, başka dillerde yazılı kitapları Osmanlı diline çevirtmiştir.
SULTAN II. MEHMED (FATİH)
Babası : İkinci Murad
Annesi : Huma Hatun
Doğduğu Tarih : 29 Mart 1432
Öldüğü Tarih : 3 Mayıs 1481
Saltanatı : 1451 - 1481
Fatih Sultan Mehmed 29 Mart 1432'de Edirne'de doğdu. Babası Sultan İkinci Murad, annesi Huma Hatun'dur. Fatih Sultan Mehmed, uzun boylu, dolgun yanaklı, kıvrık burunlu, adaleli ve kuvvetli bir padişahtı. Devrinin en büyük ulemalarından birisiydi ve yedi yabancı dil bilirdi. Âlim, şair ve sanatkârları sık sık toplar ve onlarla sohbet etmekten çok hoşlanırdı. İlginç ve bilinmedik konular hakkında makaleler yazdırır ve bunları incelerdi.
Hocalığını da yapmış olan Akşemseddin, Fatih Sultan Mehmed'in en çok değer verdiği âlimlerden biridir. Fatih Sultan Mehmed, gayet soğukkanlı ve cesurdu. Eşsiz bir komutan ve idareciydi. Yapacağı işlerle ilgili olarak en yakınlarına bile hiçbir şey söylemezdi.
Fatih Sultan Mehmed okumayı çok severdi. Farsça ve Arapça'ya çevrilmiş olan felsefi eserler okurdu. 1466 yılında Batlamyos Haritasını yeniden tercüme ettirip, haritadaki adları Arap harfleriyle yazdırdı. Bilimsel sorunlarda, hangi din ve mezhebe mensup olursa olsun bilginleri korur onlara eserler yazdırırdı.
Bilime büyük önem veren Fatih Sultan Mehmed yabancı ülkelerdeki büyük bilginleri İstanbul'a getirtirdi. Nitekim astronomi bilgini Ali Kuşçu kendi döneminde İstanbul'a geldi. Ünlü Ressam Bellini'yi de İstanbul'a davet ederek kendi resmini yaptırdı. Şair ve açık görüşlüydü.
Fatih Sultan Mehmed 1481 yılına kadar hükümdarlık yaptı ve bizzat 25 sefere katıldı. Azim ve irade sahibiydi. Temkinli ve verdiği kararları kesinlikle uygulayan bir kişiliği vardı. Devlet yönetiminde oldukça sertti. Savaşlarda çok cesur olur, bozgunu önlemek için ileri atılarak askerleri savaşa teşvik ederdi.
20 yaşında Osmanlı padişahı olan Sultan İkinci Mehmed, İstanbul'u fethedip 1100 yıllık Doğu Roma İmparatorluğunu ortadan kaldırarak Fatih unvanını aldı.
Hz. Muhammed’in (S.A.V) hadisi şerifinde müjdelediği İstanbul'un fethini gerçekleştiren büyük komutan olmayı da başaran Fatih Sultan Mehmed, yüksek yeteneği ve dehasıyla dost ve düşmanlarına gücünü kabul ettirmiş bir Türk hükümdarıydı.
Orta Çağ'ı kapatıp, Yeniçağ'ı açan Cihan İmparatoru Fatih Sultan Mehmed, Nikris hastalığından dolayı 3 Mayıs 1481 günü Maltepe'de vefat etti ve Fatih Camii'nin yanındaki Fatih Türbesi'ne defnedildi.
İSTANBUL'UN FETHİ
Fatih Sultan Mehmed padişah olduktan sonra ilk iş olarak, devamlı ayaklanma çıkaran Karamanoğlu Beyliğine karşı sefere çıktı. Karamanoğlu İbrahim Bey af diledi. Fatih İstanbul'un fethini düşündüğü için onu bağışladı.
Fatih Sultan Mehmed, büyük gayesini gerçekleştirmek için, Macarlara, Sırplara ve Bizanslılara karşı yumuşak davranıyordu. Amacı Haçlıların birleşmesini önlemek, onları tahrik etmemek ve zaman kazanmaktı.
Bin yıllık tarihinin sonuna gelmiş olan Bizans küçüle küçüle sadece İstanbul
şehrinin sınırları içinde hüküm süren bir devlet durumuna düşmüştü. Ancak buna rağmen Bizans'ın varlığı, Balkanlar'daki Türk hâkimiyeti açısından tehlikeli oluyordu.
Bizans İmparatorları, Anadolu'daki çeşitli siyasi güçleri de Osmanlı aleyhine kışkırtmaktan geri kalmıyorlardı. Hatta zaman zaman Osmanlı şehzadeleri arasındaki taht kavgalarına karışıp devletin iç düzenini bozuyorlardı.
YAPILAN HAZIRLIKLAR
İstanbul'un Osmanlı Devleti'nin hâkimiyeti altında girmesi, ticari ve kültürel yönden önemli bir avantajın daha ele geçirilmesi demekti. Boğazlar tam anlamıyla kontrol altına alınacak ve bu sayede Karadeniz ticaret yolları ele geçirilmiş olacaktı. Karamanoğulları meselesini çözen Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'un fethi için gerekli hazırlıklara başladı.
Devrin mühendislerinden Musluhiddin, Saruca Sekban ile Osmanlılara sığınan Macar Urban Edirne'de top dökümü işiyle görevlendirildi. "Şahi" adı verilen bu topların yanında, tekerlekli kuleler ve aşırtma güllelerin üretilmesi (havan topu) yapılan hazırlıklar arasındaydı. Yaptırılan bu büyük toplar İstanbul'un fethedilmesinde önemli rol oynadı.
Yıldırım Bayezid'in İstanbul kuşatması sırasında yaptırdığı Anadolu Hisarının karşısına, Rumeli Hisarı (Boğazkesen) inşa edildi. Bu sayede Boğazlar'ın kontrolü sağlanacak, deniz yoluyla gelebilecek yardımlara karşı tedbir alınmış olacaktı. 400 parçadan oluşan bir donanma inşa edildi. Turhan Bey komutasındaki bir Osmanlı donanması Mora'ya gönderildi ve İstanbul'a yardım gelmesi engellendi.
Eflak ve Sırbistan ile var olan barış antlaşmaları yenilendi. Macarlarla da üç yıllık bir antlaşma yapıldı. Osmanlıların bu hazırlıkları karşısında, Bizanslılar da boş durmuyordu. Surlar sağlamlaştırılıyor ve şehre yiyecek depolanıyordu. Ayrıca Bizans İmparatoru Konstantin, Haliç'e bir zincir gerdirerek, buradan gelecek tehlikeyi önlemeye çalıştı.
Aynı zamanda Haçlı dünyasından yardım isteniyor, Papa ise yapacağı yardım karşısında Katolik ve Ortodoks kiliselerinin birleştirilmesini istiyordu. Ancak Katoliklerden nefret eden Ortodoks Rumlar, Roma kilisesine bağlanmak istemiyor, "İstanbul'da Kardinal Külahı görmektense, Türk Sarığı görmeye razıyız" diyorlardı.
KUŞATMA VE SAVAŞ
Fatih Sultan Mehmed, hazırlıklar tamamlandıktan sonra, Bizans İmparatoru Konstantin'e bir elçi göndererek, kan dökülmeden şehrin teslim edilmesini istedi. Fakat İmparatordan gelen savaşa hazırız mesajı üzerine, İstanbul'un kara surları önüne gelen Osmanlı ordusu, 6 Nisan 1453'de kuşatmayı başlattı. Osmanlı donanması ise Haliç'in girişinde ve Sarayburnu önünde demirlemişti. Ordu; merkez, sağ ve sol olarak üç kısma ayrıldı. 19 Nisan'da yapılan ilk saldırıda, tekerlekli kuleler kullanıldı ve bu saldırı ile Topkapı surlarından burçlara kadar yanaşıldı.
Osmanlı Ordusundaki er sayısı 150.000 ile 200.000 arasındaydı. Bu kuvvetlere Rumeli ve Anadolu beylerine bağlı çeşitli kuvvetler de katılmıştı.
Çok şiddetli çarpışmalar oluyor, Bizanslılar şehri koruyan surların zarar gören bölümlerini hemen tamir ediyorlardı.
Venedik ve Cenevizliler de donanmalarıyla Bizans'a yardım ediyorlardı. Fatih Sultan Mehmed Osmanlı donanmasının kuşatma sırasında yeterince kullanılamadığını ve bu yüzden kuşatmanın uzadığını düşünüyordu. İstanbul'un Haliç tarafındaki surlarının zayıf olduğu biliniyordu. Bizans bu bölgeye zinciri bu nedenle germişti. Yüksekten atılan taş gülleler Bizans donanmasından bazı gemileri batırmıştı fakat bir kısım donanmanın Haliç'e indirilmesi kesin olarak gerekliydi.